Yukarı Kaydır

Gençlerin Gelecek Kaygısı ve Üniversite Başvurularındaki Düşüş

  • Anasayfa
  • Gençlerin Gelecek Kaygısı ve Üniversite Başvurularındaki Düşüş
Gençlerin Gelecek Kaygısı ve Üniversite Başvurularındaki Düşüş
Gençlerin Gelecek Kaygısı ve Üniversite Başvurularındaki Düşüş

Üniversite Diploması Artık Umut Değil, Belirsizliğe Açılan Bir Kapı Mı? Gençlerin Değişen Bakışı, Toplumsal Gerçeklerle Yüzleşmemizi Gerektiriyor.

1. Üniversite Artık Bir Çıkış Yolu Olarak Görülmüyor

Geçmişte üniversite diploması, bireyin hem ekonomik hem de toplumsal olarak yükselmesi için en sağlam basamaklardan biri olarak kabul edilirdi. Ancak bu bakış açısı, özellikle son 10 yılda önemli bir değişim geçirdi. Türkiye'de ve birçok ülkede, üniversite mezunlarının iş bulamaması ya da düşük ücretli, kendi alanlarıyla ilgisiz işlerde çalışmak zorunda kalması, gençlerin üniversiteye olan güvenini sarstı.

Gençlerin sıkça sorduğu şu soru durumu özetliyor:
“Üniversite okumam, gerçekten hayata tutunmamı sağlayacak mı?”

Bu soruya verilen cevaplar artık çoğu zaman olumsuz. Zira genç işsizlik oranı %20’lerin üzerinde seyrediyor. Her yıl binlerce mezun işsizler ordusuna katılıyor. Bu durum yalnızca bireyleri değil, aileleri de etkiliyor. Çünkü üniversite eğitimi, sadece zaman değil, aynı zamanda ciddi bir ekonomik yatırım anlamına geliyor. Bu yatırımı yaptıktan sonra karşılığını alamayan bireylerde hayal kırıklığı, umutsuzluk ve çaresizlik duyguları gelişiyor.

Eğitim sisteminin iş gücü piyasasıyla uyumsuzluğu da bu sorunu derinleştiriyor. Üniversiteler, teknolojik dönüşüme ve sektörel ihtiyaçlara ayak uydurmakta zorlanıyor. Gençler kendilerini 4 yıl boyunca zaman kaybediyormuş gibi hissediyor. Alternatif eğitim modelleri (bootcamp'ler, online sertifikalar, yurtdışı kariyer programları vs.) artık çok daha cazip hale geliyor.

Kimi gençler yazılım ve bilişim gibi alanlarda kendi başlarına yetkinlik kazanıp doğrudan piyasaya atılırken, kimileri de girişimcilik ya da freelance işlerle üniversiteyi es geçmeyi tercih ediyor. Üniversite, artık yalnızca bir “gereklilik” değil; sorgulanan, yer yer dışlanan bir seçenek haline gelmiş durumda.


2. Gelecek Kaygısı ve Umutsuzluk Kıskacındaki Kuşak

Üniversiteye ilginin azalmasının temelinde yalnızca eğitime dair memnuniyetsizlik değil, çok daha derin ve sosyolojik bir problem olan gelecek kaygısı yatıyor. Z kuşağı ve ardından gelen Alfa kuşağı, yaşadıkları ülkenin geleceği konusunda iyimser değil. Yapılan araştırmalar, gençlerin büyük bir çoğunluğunun yurtdışında yaşamak istediğini, burada geleceklerini inşa edemediklerine inandıklarını gösteriyor.

Barınma sorunu, artan hayat pahalılığı, siyasi belirsizlikler, sosyal adaletsizlikler ve liyakatsizlik gibi faktörler, gençlerin psikolojik dayanıklılığını zayıflatıyor. Üniversite okumak artık sadece akademik bir karar değil; bu ortamda yaşam mücadelesi vermeye hazır olup olmamakla da ilgili bir seçim haline geldi.

Üniversite eğitimi sırasında yaşanan maddi zorluklar, birçok öğrenciyi eğitimlerini yarıda bırakmaya ya da hiç başlamamaya itiyor. Yurt sayısının yetersizliği, fahiş kira bedelleri ve temel yaşam masrafları, özellikle dar gelirli ailelerin çocukları için üniversiteyi ulaşılmaz hale getiriyor.

Buna ek olarak, gençler kendilerini ifade edebilecekleri, fikirlerini dile getirebilecekleri, aidiyet hissi yaşayabilecekleri bir toplumsal yapı da bulamıyorlar. Toplumsal kutuplaşma ve baskı ortamı, gençlerin entelektüel gelişimini sınırlarken, onları daha içine kapanık ve karamsar bireyler haline getiriyor. Bu da akademik hedeflerin geri plana atılmasına neden oluyor.


Sonuç: Umut Ekmeden Gelecek Biçilemez

Gençlerin üniversiteye olan ilgisindeki düşüş, sadece eğitim sistemine değil, aynı zamanda ekonomik ve toplumsal yapıya duyulan güvensizliğin bir yansımasıdır. Bu tabloyu değiştirmek için gençleri suçlamak değil, onlara yeniden umut sunacak politikalar üretmek gerekir.

Bu bağlamda yapılması gerekenler açık:

  • Üniversite eğitimi, sektörel ihtiyaçlarla örtüşmeli ve nitelikli istihdamla desteklenmelidir.

  • Barınma, beslenme ve ulaşım gibi temel öğrenci ihtiyaçları devlet güvencesi altına alınmalıdır.

  • Gençlere söz hakkı tanıyan, onları baskılamayan, özgürlükçü bir ortam yaratılmalıdır.

  • Üniversite yalnızca meslek edinilen bir yer değil, aynı zamanda hayat becerileri kazandıran ve fikirlerin özgürce geliştiği bir alan haline getirilmelidir.

Unutulmamalıdır ki; bir ülkenin gerçek gücü, gençlerinin umut düzeyiyle ölçülür. Eğer gençler hayal kuramıyorsa, o toplumun geleceği de sisler içinde kalmaya mahkûmdur.